1938 YILI ATATÜRK'ÜN YALOVA'DA SON GÜNLERİ

Büyük Önder Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 85. yılında birkez daha saygıyla anıyoruz. Bundan tam 85 Yıl önce  1938 yılında Yalova'ya son kez Termal Otel'in açılışını yapmak için Yalova'ya gelen ve Şubat ayı başına kadar burada kalan Büyük Önder Atatürk, bu süreler içinde Yalova'daki Baltacı ve Millet çifliklerini de gezerek çalışmaları yakından takip etti.

Yalova'daki Baltacı ve Millet çifliklerinin kuruluşundan Büyük Önder Atatürk'ün ölümüne kadar Çiftliklerin müdürü olan Zeki Yeğin'in anlatımlarını 4 Mayıs 1948 tarihli Akşam Gazetesinde Cemaleddin Bildik'in kaleme aldığı anılarını bu nostalji haberimizde Atatürk'ün Yalova'da çekilen son fotoğraflarıyla birlikte www.farkyalovada.com olarak sizlere aktarıyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk Yalova’da Baltacı Çiftliği’nde denetimlerde bulunurken. (3 Eylül 1929)

 

"Atatürk’ün Yalova Millet çifliğindeki köşkünü gezmemize devam edelim. Üst katta Atatürk’ün kendisine ait olan yatak odasında gördüğümüz karyolanın baş ve ayak ucu kenarlığı şiltenin kalınlığı hizasını aşmayacak şekilde yapılmış… Karyola üstündeki eflatun çiçekli kadife minder kaldırılınca, karyola, şiltesi ile meydana çıkıyor. Kadife minder yerine konunca da karyola, gayet şık bir divan oluyor. İstendiği zaman divan haline getirilebilmesi için karyolanın bu şekilde yapılmasını Atatürk arzu etmiş. O kadar pratik bir şey ki. Gündüzleri bu oda, divanı ve koltukları ile bir istirahat salonu; geceleri de yatak odası haline gelmektedir.

Beyaz gardrop

Odaya geçilen koridor üstünde beyaz yağlı boyalı büyük bir gardrop var. Beni gezdiren çiflik müdürü Zeki Yeğin, bu gardrobun önünde durarak:

– Burayı görünüz, dedi, Atatürk’ün örtündüğü yorgan, çarşaf ve battaniyeyi de bu dolapta muhafaza ediyoruz.

Tertemiz iki yorgan, sakız gibi beyaz çarşaflarla kaplı… Yorganlardan birinin yüzü mavi ipekli, diğerinin yüzü de krem renginde ipeklidir. Fakat bu krem rengi yorganın yüz kumaşı, kanarye sarısı ipekle eski abani kundaklara yapılan motiflerle işlidir.

Bu sırada yanımızda Atatürk’e yıllarca hizmet eden ve şimdi de müzenin muhafaza ve temizliğine memur edilen bayan Habibe gelmişti:

– Atatürk, dedi, çok temiz bir insandı… Bir kerecik bile yatmış olsa yatak ve yorgan çarşaflarının değişmesini isterdi. Bunun için yataktan kalkar kalkmaz, çarşafların temizi yayılır, yorgana da yine temizi kaplanırdı. Birçok aileler, yorgan çarşaflarını düğmeli yapar, bir kısmı da çarşafı yorgana tutturmaz… Fakat Atatürk’ün çarşafları hep Türk işi iğne iplikle kaplıdır.

Bayan Habibe’nin, Atatürk’ün yatak merakı hakkında verdiği bu malumattan sonra gardrobu itina ile gözden geçirdik. Bu arada yorganların nasıl kaplanmış olduğunu da gördüm. Çarsaflar, bildiğiniz gibi dört parmak kadar kenar devrilmek sureti ile ve dörder parmak ara ile teyel halinde kaplanmış…

Atatürk aranıyor!

Baltacı ve Millet çifliklerinin kuruluşundan beri buranın müdürü olan Zeki Yeğin:

– Battaniyeyi görünce, dedi, aklıma geldi. Anlatayım… Atatürk bir gün kaplıcalardaki köşkünde idi. Bir aralık nasıl olduysa olmuş, yanındakilerden uzaklaşarak bahçeye inmiş… Saat da gecenin dördü… Şoförü Remzi, otomobilde, direksiyon başında hazır duruyor. Atatürk otomobile binmiş ve şoförüne de:

– Remzi! demiş, çek Millet çifliğine… Biraz başımı dinleyeyim…

Şoför Remzi’nin anlattığına göre Atatürk’ün otomobile bindiğini maiyetindekilerden hiç kimse görmemiş… Doğruca Millet çifliğine gelmişler. Atatürk bahçede kurulan çadıra bir yatak serdirmiş, üstüne de işte şu deve tüyü rengindeki battaniyeyi alarak uyumuş… Fakat az sonra Atatürk’ün dönmediğini gören kaplica köşkündekiler meraka düşüp biribirlerine sormaya başlamışlar:

– Atatürk nerede? Şimdi buradaydı, nereye gitti!

Otomobillere binip Atatürk’ü aramaya çıkan çıkana… Güneş doğmuş, saat ilerlemiş. 10 olmuş Atatürk hâlà bulunamıyor. Nihayet Millet çifliği akledilmiş, buraya gelinmiş ve Atatürk çadırda, yer yatağında, üstünde bir battaniye olduğu halde uyuyor bulunmuş!..

Daha evvel de söylemiştim ya, Atatürk yüksek yatakları sevmez, yer yataklarında daha çok rahat ederdi. Zaten odasındaki sedir biçimi alçak divanlardan da bu, pek ala anlaşılmıyor mu?

32 kişilik takım

Önünde konuştuğumuz büyük beyaz gardrobun alt gözünde de Atatürk’ün sofra takımı duruyordu. Krem üzerine yeşil çicekler serpilmiş 32 kişilik porselen sofra takımı… Müdür Zeki Yeğin bir bıçağa ve çatala uzanarak:

– Bu, diyor, Atatürk’ün sofrada kullandığı bıçaktır. Bu, çatal da burada yemek yedikçe aldığı bıçaktır. Kaşığı da, çatalı ve bıçağı da işaretlidir.

Son defa yemek yediği sofrasından kaldırılan tuzluk bile, içinin tuzu ile bu gardrobun alt gözünde saklanmaktadır.

Bu sırada yanımıza çifliğin eski bekçisi Mustafa Dinç gelmişti. Sordum:

– Atatürk’e ait ne hatıraların var?

– Ona ait hatıralarımı böyle ayaküstü anlatıp bitirebilir miyim? diye söze başlayarak devam etti: Atatürk burada çok denize girmiştir. O verdiği bir işi unutmaz, sonuna kadar takip ederdi. Mesela, lüzumsuz ve kurumuş bir ağacın kesilmesini emretti değii mi? Üç ay sonra da gelse onu unutmaz, «kestin mi» diye sorar, kesip kesmediğini yerine kadar gelerek görmek isterdi.

Çiflik müdürü, Mustafa Dinç’in sözlerini tasdik ederek:

– Atatürk’ün, dedi, hafıza kudreti müthiş bir şeydi. Bana çok defa yol üstünde bir noktayı işaret ederek: Şurada bir ağaç olacaktı. Ne oldu o ağaç? diye sormuştur. Evet işaret ettiği yerde ağaç vardı, hastalık arız olmuştur, kurumuştur, kesilmiştir. Fakat bunu, ancak Atatürk’ün sormasından sonra hatırlar, cevabını verirdim.

Benim değil, bizim!

Bay Zeki Yeğin sözlerine şöyle devam etti:

– Ziraat mektebinden mezun olduktan sonra Atatürk’ün çifliklerinde iş aldım. İlk memuriyet maaşımı da bu Büyük Adamın maiyetinde olarak cebime koydum. Atatürk’ün, daima takdirle karşıladığım bir mühim tarafı da şuydu. Kendi malı olan çiflikleri hakkında konuşurken daima «bizim şu toprağın şurasını şöyle yapın, bizim şu binanın şurasına şöyle bir ilâve lâzım, bizim ağaçların budanma zamanı geldi gibi hep ‘bizim’ tabiri ile konuşması idi.

Meğer o, bizim, demekle mallarının kendine ait olmayıp bizim yani milletin olduğunu söylemek istermiş. Bunu vasiyetnamesi ile de anlatmış oldu. İşte bu Baltacı ve Millet çiflikleri gibi bir çok arazisi millete bağışladığı malları değil midir?

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!