Cam Kırıkları...
Sizleri bu köşe yazımda bir zamanların düşler kasabasının, dürüst ve içten insanlarımızın yaşadığı düşler kasbabası Yalova’sına götürmek istiyorum. Bir kişinin bir mahalleyi, bir kasabayı ve hatta bir ülkeyi nasıl değiştirdiğine tanık olacaksınız bu köşe yazımda.
Sizleri bu köşe yazımda bir zamanların düşler kasabasının, dürüst ve içten insanlarımızın yaşadığı düşler kasabası Yalova’sına götürmek istiyorum. Bir kişinin bir mahalleyi, bir kasabayı ve hatta bir ülkeyi nasıl değiştirdiğine tanık olacaksınız bu köşe yazımda....
Eski Türkiye’nin Yalova’sında yaşarken, birinin dertlerini, kederlerini kendi dertleri, kederleri olarak bilen, acı tatlı günlerde dayanışma içerisinde olan ve hatta dostlarını, arkadaşlarını kendi akrabalardan bile üstün tutan; hani, bahçeli evlerimizin olduğu, rant ekonomisinin henüz keşfedilmediği o düşler kasabası olan Yalova’da bahçeli evlerimiz vardı. (İşte aşağıda o dönemin Yalova’sının fotoğrafını da görüyorsunuz. Fotoğrafın en arka planında Dere mahallesi görülmekte).
O yıllarda, yokluk vardı ama yoksul değildik. Kimse çok zengin değildi. Kimsenin zamanla yarışı da yoktu. Herkes güne erken başlar, hem çok çalışır, hem de hayata, eğlenceye, komşu ziyaretlerine zaman ayırırdı. Mahallemizde herkes çok mutluydu. Evet, mutluyduk. Her evin mutfağıından sıcak yemekler sokaklara yayılırdı. Herkesin birbirine karşılıksız sarılıp güler yüz gösterdiği, komşulukların çok önemli olduğu yıllardı.
İşte o yıllarda, bir yada iki katlı evlerden oluşan sokakların sakinleri, sanki tek bir ailenin fertleriymiş gibi birbirleriyle barış ve dayanışma içinde yaşardı. Akşamüzerleri komşu evlerden birbirlerine pişirdikleri yemeklerden bir tabak da olsa yemek götürülüp ikram edilirdi. Herkes birbirinin sevincini de tasasını da içinden gelerek paylaşır, birbirlerinin çoluk çocuğunu korur, gözetir, terbiyesi ile bizzat ilgilenirdi. Küçükler büyüklere karşı saygısızlık etmekten korkardı.
Gazoz kapakları ile oynadığımız ve oyuncakları kendimizin yaptığı dönemlerdi. İlkokulda kara kalem, kara tahta ve kara önlükle tanıştığımız dönemlerdi. Dönemin şarkılarını taş plaklardan, Radyolardan ise "Arkası Yarın"ları dinlediğimiz zamanlardı. Evlerde kilimden el dokuması halıların kullanılmaya başladığı, duvarları duvar halılarının süslediği, evlere tahta sandalyelerin girdiği yıllardı..Resmi daire önlerinde daktiloları ile arzuhalcilerin dilekçe yazmak için bekleştiği, Yalova sokaklarında faytonlarla gezilip at arabasıyla taşımacılık yapıldığı dönemlerdi.
Telefon ve televizyonun olmadığı zamanlarda insanların en gözde eğlenceleri Dere Mahallesi Yasemin sokak ve Çayır sokak’a cambaz gösterisi ile panayır eğlencelerinden ibaretti. Boncuk olarak bilinen Cambaz’ın gösterileri o kadar önemli bir gösteriydi ki her akşam izlemekten bıkmazdık. Uzun sırıklardan yapılarak üzerine palyaço pijaması giydirilmiş takma ayaklarıyla mahallede gezen Boncuk, direkler üstüne gerdiği çelik halatın üstünde yürümenin ötesinde, bisiklete binerdi. Tüm bu gösteriler ücretsizdi. Gösterinin sonunda şapkasını uzatır dileyen dilediği parayı şapkaya atardı.
Doğduğum, çocukluğumun geçtiği Dere Mahallesnde tek katlı bahçeli evlerimizde, tüm evlerde olduğu gibi türlü türlü meyve ağaçları vardı. Evlerin bahçelerinde, 1 metre yüksekliğindeki bahçe duvarlarının üstüne çıkarak her türlü meyveyi komşularımızın bahçesinden yiyorduk. Komşularımız bahçelerindeki meyvelerini kopartmamıza asla kızmazdı. Mahallemizde söğüt ve iğde ağaçlarının gölgesinde otururken, akıp giden Safran Deresinde avuç avuç su içer çuvalla da balık yakalardık.
Mahallemize Ceberrut Diktatörün Biri Taşınınca Herşey Değişti...
İşte o yıllarda bahçe duvarlarının üzerine çıkarak ağaçlardan meyve topladığımız dönemlerde nerden geldiğini bilmediğimiz, suratı devamlı asık ceberrut bir yabancı mahallemize taşınmaya başlayınca herşey değişmeye başlamıştı. Mahalledeki büyüklerimiz taşınan yabancıya da bir süre sonra "Ceberrut" "diktatör " demeye başlamıştı. Ne anlama geldiğini bilmiyorduk ama daha sonra yaptıklarından o kelimelerin ne anlama geldiğini de öğreniyorduk. O Ceberrut diktatör, sokakta özgürce oynayan çocuklara gürültü yapıyorsunuz diye bağırmaya başlamış, mahallede elinde kızılcık sopasıyla dolaşmaya başlamıştı.
Daha sonra da bahçesinden kiraz kopartıldığını öğrenince, bahçe duvarlarına, şişelere kırarak cam kırıklarını duvarın üstüne koyarak betonla kapladı. Bahçe duvarlarının üstüne kimse çıkmaması ve oturmaması için konulan cam kırıkları benim ve mahalledeki neredeyse tüm çocukların bir yerlerini kesmişti. Mahallenin büyükleri ceberrut yabancının yaptıklarına sessiz kalması üzerine ceberrut diktatör daha da saldırganlaşıyordu.
Bir süre sonrasında ise, komşuları da ceberrut yabancı gibi davranmaya başlamıştı. Bunlada yetinmeyip aynı yöntemi benimseyince mahalledeki bahçe duvarlarının önemli bir kısmı cam kırıklarıyla kaplanmıştı. Ceberrut Diktatör, Mahalleyi dönüştürerek kısa bir zamanda değiştirmişti. Zaman geçince bu yöntem, dalga dalga yayılmaya da başlanınca neredeyse her taraf cam kırıklarıyla dolmaya başlamıştı.
Çocuklar artık, kendi mahallesinde özgürce oynayamıyor, ceberrut diktatörün hışmından korktukları için teslim olup, korkusundan ağzını açamıyordu.. İşte bir kişinin bir mahalleyi, bir kasabayı ve hatta bir ülkeyi nasıl değiştirdiğine tanık oldunuz bu köşe yazımda...
0 Yorum