Hemşehrim Yalovalı mısın?
yalova
Hızla büyüyen Yalova’nın sorunları da aynı hızla büyümektedir. Fiziki, sosyal ve ekonomik boyutlu bu sorunlar, Yalova’daki yaşam koşullarını da olumsuz yönde etkilemektedir. Son dönemlerde Yalova’da en fazla konuşulan konuların arasında Yalova Kent kimliği ve Kent Kültürü bilincinin olmadığı hatta süratle dibe vurmasıdır.
Farklı kentlerden gelinse de, Yalova’da yaşayanların giderek birbirlerinden kopuk yaşaması ve birbirlerine yabancılaşması dikkat çekicidir. Yalova’da gruplaşma, hemşeri dayanışması ve hatta aşiret yapılanması giderek güçlenmektedir. Neredeyse tüm kentlerin ve bu kentlerin ilçe ve kasabalarının derneklerinin bulunduğu Yalova’da, kentlilik kavramı, kent kültürü giderek yok olmaktadır.
Yalova’da, son dönemlerde toplumsal boyutlarda homojen mahalleler oluşmasına, aynı memleketten gelenlerin bir arada olmak istemeleri sonucunda da hemşeri mahalleleri dediğimiz oluşumlar ortaya çıkmakta ve böylece her topluluk kent içinde kendi yapısını, kendi sosyal yaşamını sürdürdüğü içinde, kent yozlaşması karşımıza çıkmaktadır.
Oysa kentler dünyaya açık, kültürler arasında alışverişle gelişen ve hemşerilerin katılımıyla zenginleşen yerlerdir. Kentler, farklılaşma ile birlikte kaynaşmanın, modern yaşamın merkezleridir.
Yalova’da ise bu uygulamanın tam tersini görmek mümkündür.
Gelenler, geldikleri yere uyum sağlamak yerine, geldiği yerin gelenek ve kültürlerini, alışkanlıklarını ve sosyal yaşamını buraya entegre ettirmeye çalışmaktadır. Hal böyle olunca, Yalova’da kentli olmanın gerekleri bir türlü hayata geçmemektedir.
Unutmayalım ki, bir kentte yaşayanlar, öncelikle o kentin hemşerisi ve gerçek sahibidirler, kente sahip çıkacak olanlar da, o kentin hemşerileridir. Ancak üzülerek görmekteyiz ki, uzun yıllardan buyana Yalova’da yaşayanların Yalovalı olmayı red ettiği görülmekte, hatta Yalova insanı ve Yalova’ya nasıl zarar verebilirim diye çaba sarfetmektedir.
Bir süre önce, tanık olduğum ve köşemde de dile getirdiğim bir yazıyı, kaldırmak zorunda kaldım. Yalovalı bir arkadaşımızın kent meydanında yabancı biri tarafından saldırıya uğraması, tüm Yalovalılara küfür etmesi ve olay yerinde bulunanların ise olaya müdahale etmek yerine seyirci kalması ve hatta daha da vahimi “ Bana ne Ben Yalovalı Değilim ki “ diye söylenip olaya kayıtsız kalmasına tepki göstermiştim. Bu yazıyı yazdıktan sonra, hakkımda suçlamalar yapıldı. Yalova milliyetçisi, kafatasçı, şövenist ve ırkçılıkla suçlanıp, suç duyurusunda bulunacaklarını öne sürenler bile oldu.
Yalovalıların azınlıkta kaldığı bir şehirde “ Yalovalıyım” demenin bir suçlanma nedeni olacağını asla düşünemezdim. Yalova’da yaşayan ve Yalova’ya katkı sunan herkesin Yalovalı olduğu sürekli vurgulanmasına karşın, Yalovalı olmama, Yalova’ya karşı bir direnç gösterme ne yazık ki giderek gelişmekte.
Kişinin, Yalova’da yaşamasına karşın, yaşadığı kente zarar vermeyşe çalışması,, kent kültürünün gelişmediğini gösterir. Kent yapısına uyum sağlamayan, ancak her şeye rağmen kent içinde yaşamayı tercih edenler, sosyal doku ve toplumsal yapıyı da zarar vermekte bir behis görmemekteler.
Oysa; Kent kültürü’nün, kentte yaşama kültürü olduğunu hepimiz kabul etmeliyiz…
Farklı kültürlerden, farklı inançlardan insanlar, kentte bir arada yaşarlar, işte kent kültürü, bu kişilerin bir arada yaşama kültürleridir. Elbet bir arada yaşama, gelinen bölgedeki sosyal yapıya adapte olma, o bölgenin sosyal yaşamına uyum sağlamakla mümkün olmaktadır.
Kent kültürü ve kentlilik bilincini geliştirme çalışmalarında bilhassa hemşehri dernekleri, farklı yörelerden gelen insanlarımızın, bu kentin bir hemşehrisi olarak çağdaş kent yaşamına entegre olmaları ve o kentin ortak paydasında buluşmalarında çok önemli bir konuma sahip olyması gerekir.
Ancak uygulamada tam tersi yaşanmaktadır. Hemşehri dernekleri kente uyum sağlamak yerine, kendi yörelerinin yaşam standartlarını kentlere kabul ettirtmek istemeleri yozlaşmayı da beraberinde getirmektedir. Oysa burada yapılması gereken ise, hemşeri dernekleri amacına uygun bir şekilde yörelerinden gelen insanları, çağdaş kent yaşamına uyum sağlaması için çaba sarfetmeledir.
Unutmayalım ki;
Hiç kimse, istese bile kendi geçmişinden, çocukluğundan bu yana edinmiş olduğu alışkanlıklardan bütünü ile kopup yepyeni bir insan olamaz. Ancak insan bulunduğu ortama ve sosyal çevreye ayak uydurabilecek kabiliyette yaratılmıştır. Bu anlamda bu kente başka yerlerden gelmiş insanların değerlerini yitirme kaygısı, tamamı ile haksız bir kaygı değildir. Hiç kimse kendine ait değerlerden koparak yaşayamaz. Ancak sadece bu değerler ile yaşayıp, kentin ortak değerlerini umursamamak, değişmemeyi bir erdem saymak da doğru değildir.
O nedenle; Bir kentte yaşamak, öncelikli olarak oranın hemşehrisi olmaktır.
Yalova’nın yerlisi olmak yada bir kentin hemşehrisi olmak, sadece orada yerleşmekle, orada yaşamakla gerçekleşmez. Hatta Yalova’da doğmuş olmak bile, sizi bu anlamda bir yerin yerlisi yapmaz.
Bizler, kendimizi yaşadığımız yere ait hissetmekle, burasıyla duygusal ve sosyal bağlar oluşturmakla o kentin gerçek sakinleri olabiliriz..
İşte bu nedenle, “Yalova’dayız, Yalovalıyız” diye haykırıyoruz…
0 Yorum