Kan Ter İçerisinde Uyanmak
yalova
Dün gece, yıllar öncesinin o düşler kasabasını düşümde gördüm.. Geçmiş yıllardı o yıllar ve asla bir daha geri gelmeyecek yıllardı.Hani, bahçeli evlerimizin olduğu, rant ekonomisinin henüz keşfedilmediği o düşler kasabası Yalovası...
Hani, üretenlerin hor görülmeyip baş tacı edildiği Yalovası...
Herkesin birbirine karşılıksız sarılıp güler yüz gösterdiği, komşuluk ilişkilerin olduğu, herkesin birbirine selam verdiği o düşler kasabası Yalovası..
İşte o düşler kasabası Yalova sokaklarında dolaştım dün gece..
Önce Yalova Tarzanı Zekirya ile karşılaştım at üstünde...
Bir eliyle atın dizginlerini tutarken, diğer eliyle de yine her zamanki gibi bıyıklarını burmalıyordu...
Az ilerde ise Çekirdekçi Sabri’nin dükkanı önünde toplanan kalabalığa Fikret Madaralı her zamanki gibi nutuk atıyor, Köy enstitülerini anlatarak arada bir ceviz ağacının nimetlerini sayıp “ Ceviz ağacı diken 100 yıl Yaşar “ diyordu...
Tam karşıda bulunan Yuvam Pastahanesinin ve aynı zamanda Yalova’nın şekercisi Mahmut Okur Usta arada bir sohbete katılıp, anlattığı o güzel fıkralarla caddeyi kahkahaya boğuyordu...
Biraz daha ilerleyip Cumhuriyet caddesine geldiğimde Saray Pastahanesinin önünde bir başka kalabalık bir grupla karşılaşıyorum.
İşte karşımda bu pastahanenin mülk sahibi Çoban Mustafa..
Hani Atatürk’ün sığırtmacı olanı....
Yine her zamanki gibi Atatürk’le nasıl karşılaştığını ve kendisini nasıl öptüğünü anlatıyor Eşref Yağcı’ya...
Sahil yoluna çıktığımda eski Kaymakamlık köşkü önünde sütçü Alitaş Albayrak’ın köpek yavrularını severken görüyorum...
Biraz ilerde ise belediye reisi Rahmi Üstel ile Reis adaylarından Tenekeci Mehmet Durmam’ı görüyorum. Birbirlerine el uzatmış ve Yalova’nın geleceği ile ilgili projesini herkesin duyabileceği bir şekilde anlatıyordu Reis Rahmi Üstel...
Hemen yanında ise Arnavut pamuk Şekerci Niyazi ile hemşehrisi Hamza Kar’ın en iyi tulumba tatlısını ben yaparım tartışmasını yaptığı sırada Şeref Bal’ın devreye girerek “ Bırakın tulumba tatlısını da Bir Arnavut ciğeri yapında 35’liği ben alayım” diyor.
İşte tam bu sırada, Kuyumcu Yusuf Özsümer, Laz Kemal, TV tamircisi Zeki Solak ve Arnavut Cemal ile Hüsnü’nün kahkaha ile sohbete eşlik ederek “ benim meyhaneye gelin ha, başka yere gitmeyin” sesini duyuyorum. İçki sözünü duyan Yalova’nın Cincibir gazozcusu Ali Yolcu” Benim gazozu için daha çabuk kafayı bulursunuz” diyor.
Sahilde her ne kadar Turşucu Ömer’in sesi ve kavalı herkesin sesini bastırsa da, Berduş Cesi’nin naraları iki sokak öteden duyuluyordu.
Hava kararmak üzereyken Bekir’in Gazinosunda tüm hazırlıkların yapıldığını ve o gece sahne alacak Türkiye’nin en önemli sanatçıların afişlerinin asıldığını görüyorum ağaçlara..
Rekabet o kadar kızışmış ki, Akasya Park’ta Halk Müziğinin sevilen sanatçıları prova yapıyor. Tam karşıda ise Golden MAN gazinosunda Türkiye’nin en ünlü pop müzik grupları gazinodan içeriye giriyordu....
Sonra, gül ve ıhlamur kokulu Yalova sokaklarından geçerek eve doğru giderken, sokak aralarındaki bahçeli evlerimizin balkonlarından sarkan sarmaşıklar arasında yol alıyorum...
İşte tam bu sırada kan ter içersinde uyanıyorum...
Ve sonra Yalova’da iz bırakıp, yüreğinde insan sevgisini hiç eksik etmeyen ve bende anıları halen sımsıcak olan bu kişilere bir kez daha rahmet diledikten sonra...
Keşke diyorum yüzlerce kez keşke..
Ve sonra bağırmak istiyorum, çok uzaklardan uzağa..
Haykırmak istiyorum..
Buğday tarlalarımı
Mavi denizimi
Elma bahçelerimi
Çiçek seralarımı...
Yalova’daki dostluğu..
Çocukluğumu istiyorum..
Herkesin birbirine dostça, sevecence yaklaştığı Yalova’mı istiyorum.
Şimdi bir kez daha haykırıyorum..
Bana Yalova’mı geri verin...
0 Yorum