Yalova'nın 12 Eylül Kayıbı...

Bu köşe yazımda, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında gözaltına alındıktan sonra mahkeme sonrasında ortadan kaybedilen Yalovalı Zeki Altunbaş’ın öyküsünü ve yıllardır Zeki Altunbaş'ın cesedini arayan Zeki Altunbaş'ın kardeşi Yalovalı öğretmen Cafer Altunbaş ve ailesinin mücadelesine tanık olacaksınız. Bu video söyleşimi yıllar önce yapmıştım. 12 Eylül'ün 42. yıldönümünde birkez daha yayınlıyorum. Bu söyleşide kayıp oğlunu yıllarca Marmara Denizinde arayan bir annenin gözyaşlarına ve sessiz çığlığına da tanık olacaksınız.

Zeki Altunbaş Asker Ocağında Gözaltına Alındı..

12 Eylül 1980 darbesinin ardından Yalova'dan Çanakkale'ye giden ve bir aylık askerken  1981 yılında askeri birliğinden gözaltına alınan ve İstanbul Selimiye kışlasında duruşmaya çıkartılan Zeki Altunbaş, Yalova'ya getirildi. İstanbul'daki duruşmanın ardından Yalova-Kartal arabalı vapurunda elleri kelepçeli bir şekilde iki asker, bir komutan ve iki polis arasında kayboldu. Tutulan kayıp tutanağında ise Zeki Altunbaş’ın  Arabalı vapurundaki tuvalete girdiği ve bir daha da çıkmadığı yazıldı. Oğlunun yıllarca cesedini arayan baba Tahsin Altunbaş, daha sonra ceset teşhisi  için ayrıldığı Yalova’dan dönüşte Çiftlikköy’de karayolunu karşıdan karşıya geçmeye çalışırken hayatını kaybetti.  Anne Cevriye Altunbaş 36 yıl öğlunun mezarına çiçek koymak için bekledi. Ömrü yetmedi. Kaybolduğunda 27 yaşında 80 Kg ve boyu 188 cm olan Zeki Altunbaş’ın arabalı vapurundaki 30 santim genişliğindeki tuvalet penceresinden elleri kelepçeli olarak denize atladığı iddialarına ise ailesi itibar etmiyor.  Altunbaş ailesi,  Zeki Altunbaş’ın denize atıldığı ihtimali üzerine  yıllardan buyana Marmara denizinden çıkan her ceset için morglara yolculuk yapıyor.

Zeki Altunbaş…

1954 Yozgat doğumlu Zeki Altunbaş, 1975 yılında Ankara Fen Fakültesinde okurken okuldaki işgal nedeniyle okulu giremediği için eğitimini yarıda bırakarak Yalova Çiftlikköy ilçesine yerleşerek inşaatlarda çalışmaya başladı. Yalova’da  işçilerin sendikalaşma çalışmalarına katıldı. 1977 yılında, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP)den ayrılarak Sosyalist Gençlik Birliğinin(SGB) kurucularından biri olarak Yalova’da Sosyalist Gençlik Birliği Dernek Başkanlığını yaptı. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde gösterilere katılmak, duvarlara slogan yazdığı gerekçesiyle birkaç kez gözaltına alındı. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında 18 Nisan 1981 yılında Çanakkale’de  askerlik yaparken gözaltına alındı. Gözaltına alınma gerekçesi de Yalova’da gerçekleşen bir operasyonda gözaltına alınan bazı kişilerin onun adını vermesi olarak kayıtlara girdi. Birliğinde göz altına alındıktan sonra Yalova’ya getirildi. 25 Nisan 1981 yılında Selimiye kışlasında kurulan mahkemeye çıkartıldı.  Sonrasını ise Zeki Altunbaş’ın öğretmen kardesi Yalova Eğitim-Sen eski Şube Başkanı Cafer Altunbaş şöyle anlatıyor.

“Ağabeyim Hiçbir Suçu Olmamasına Karşın Günlerce İşkence Gördü”

“Ağabeyim Zeki Altunbaş 27 yaşındayken 1981 yılında Çanakkale’de henüz bir aylık askerken gözaltına alındı. Gözaltına alındığında ve mahkemeye çıkartıldığında Üzerinde de asker elbisesi vardı. Yalova’ya getirildikten ve burada günlerce işkence gördükten sonra Selimiye kışlasına götürülüp Mahkemeye çıkartıldı. Mahkemede,  Selimiye'de aynı mahkemeye çıkartılan ve bizim de köylümüz olan akrabamızın anlatımına göre üstü başı yırtık, parasız, yüzü gözü yara bere içinde yürürken zorluk çekiyormuş ve bu şekilde mahkemeye çıkartılmış. Aynı mahkemede duruşmaya katılan köylümüz Zeki’ye bir miktar para vermiş. Aynı gün Selimiye kışlasından Kartal’dan Yalova 'ya geri dönerken ağabeyim bindiği arabalı vapurdan hiç bir zaman inemedi. “

“Ağabeyimin Denize Atladığı Polis ve Asker İfadeleriyle Haber Yapılmış”

Ağabeyim en son, Kartal -Yalova arabalı vapurunda elleri kelepçeli olarak görülmüş. Bunu doğrulayan o yıllarda Arabalı vapurunda görev yapan Vapur çalışanlarıyla da görüşerek doğruladık. Ağabeyimin vapurun tuvalet penceresinden elleri kelepçeli bir şekilde denize atladığını bizler Ankara’dayken gazete haberiyle öğrendik.  Ailece hemen o gün Yalova’ya gelerek ağabeyimin izini sürmeye başladık. Gazete haberi ise tamamen ağabeyimi mahkemeye götüren polis ve askerlerin ifadelerine göre hazırlanmış. Hiçbir görgü tanığı yok. Denize atladığını hiç kimse görmemiş.Arabalı vapurunun  tuvaletinin penceresinden bırakın ağabeyimin vücudu, kafası bile giremez.”

“Asker ve Polislerin Göstermelik Olarak İfadelerini Almışlar.”

"Ağabeyim Zeki’yi, biri Siirtli diğeri Diyarbakırlı İki asker olmak üzere iki polis eşliğinde duruşmalara çıkartılmış. Çanakkale’deki askeri birliğinde görev yapan ve ağabeyim Zeki’ye eşlik eden asker ve polislere bizler hiçbir zaman ulaşamadık. Komutanları,  iki asker hakkında gözaltındaki kişiyi ellerinden kaçırmak suçuyla soruşturma açıldığı bilgisinin dışında bizlere hiçbir şekilde bilgi verilmedi. Ağabeyimin kaybedilmesinin ardından denize elleri kelepçeli bir şekilde atlayarak kaçtığı bahane edilerek Ankara'da ve Sorgun'da yakınlarımızın evlerine baskın yaptılar”

 “Bizim Haberimiz Olmadan Öldü Diye Nüfustan Düşürdüler”

" Ağabeyinin izini sürerken ilginç bir olayla karşılaştık. Ağabeyimin henüz cesedi bulunmamışken, 1983 yılında  Sorgun Nufüs müdürlüğünde Ağabeyim Zeki’nin  ölü gösterildiğini öğrendik. Bizler aile olarak hiçbir başvuru yapmamamıza karşın, nüfus kütüğünden kim tarafından, neden ölü gösterildiğini de hiç bir zaman öğrenemedik. Tüm bunlar olurken babam Tahsin Altunbaş, Zeki'nin cesedini aramak için yıllarca Türkiye’nin her tarafını dolaştı. 1992 yılında babam bir cesedi teşhis etmek için Yalova’dan ayrılmıştı.  Çiftlikköy’deki  evimize 100 metre kala Yalova-İzmit karayolunda  yolu karşıdan karşıya geçerken bir kamyonun çarpmasıyla ezilerek hayatını kaybetti. Babamın tek isteği oğlunun mezarına gidip dua okumaktı” 

“Resim Öğretmeni Kardeşi  İlk Resmi Ağabeyinin Portresini Çizerek Öğretmenliğe Başladı”

Ağabeyi 1981 yılında kaybedildiğinde kendisinin 18 yaşında bir öğrenci olduğunu söyleyen Cafer Altunbaş, Ağabeyi Zeki Altunbaş’ın aile fotoğraf albümünde renk i tek bir fotoğrafı bulunmadığını. Üniversiteden  mezun  olup  Yalova’da resim öğretmenliğine başladığında ağabeyini son gördüğü an itibariyle renkli bir resmini yaparak öğretmenliğe başladığını hatırlatarak, Türkiye’nin her tarafından çıkan kimliği belirsiz cesetlerden teşhis için karış karış dolaştıklarını, yıllardan buyana  başvurmadıkları hiçbir kurum kalmadığını vurguluyor.

“Ağabeyimi, Denizde Değil, Karada Öldürüp Yok Ettiler.”

"Çanakkale ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlıklarına yaptığımız  başvurular yıllarca yanıtsız kaldı., Açtığımız mahkemeler zaman aşımına uğratıldı. Yıllarca Marmara denizinden çıkan cesetlerden de ağabeyimin izine rastlamadık. Bizim kanaatimiz ağabeyimin mahkeme sonrasında öldürülerek gömüldüğü yönünde.  Denize atladığı yönünde bir senaryo yazılarak, failler hakkında soruşturma açılmasının önüne geçtiler ve bu olayın faili meçhul kalmasını istediler”

Cafer Altunbaş  o yılları anlatıyor

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!